HANIMLARIN YANINDA
İHRAMLI OTURMAK AYIP MI?...
Havaalanında ihram giydirdiğimiz hacımız, uçakta ihramını çıkartıp kıyafetlerini giymiş. Neden böyle yaptın dediğimizde de: ‘Hanımların yanında böyle/ihramlı oturmak ayıp değil mi’ cevabını verdi.
İnanmak ve ibadet yapmak hiç de kolay değil. İşin künhüne varmak, her teslimiyetle açılan perdeler ve yüklenen görevler artan sorumluluklar hayatın ötelediğiniz yönüne dair hakikatlerden olsa gerek.
İnanmak, şeksiz şüphesiz kabullenmek demek. Bir diğer anlamıyla zihnen ve bedenen teslim olmak. Bu hem ilk hem de son basamak aslında. İlk basamak; önce kapıyı açmak lazım, son basamak; her cüzde tekrar aktiflenmek lazım. Hafızlık yapanların yöntemi gibi her yeni sayfayı diğerleriyle birlikte havuza dahil etmek. Böylece bir öncekini hatırlayıp yad ederken, bir sonrakini halkaya eklemek misali ... Bütün bu süreçlerde insan hem bilgilerini yenileyip, aktifleyecek hem de yaşadığı yeni durumu bir öncekilerle birlikte hayatına katacak yani…
Burada insanın duruşunu belirleyen faktör kendini inşa ettiği bilgi içerikleri, formları olmakta. İnsan bu bilgilenimle hayatını anlamlandırmaktadır. Dolayısıyla bilgi formlarının belirlediği sınırlar, mevcut durumun gerektirdiği tarzlarla çakıştığında ciddi olumsuzluklara neden olmakta hatta davranışın anlamını ve önemi sıfırlanmaktadır.
Buradan yukarıda ki soruya geçersek, ihram hac ibadetinin rüknü, yani farzıdır. Hem kıyafet hem de içerik olarak kişinin kendini men etmesi, dünyevi olandan uzaklaşması, bir anlamda dünyanın dışına çıkması demektir. Bu dışarılık kıyafette/imge görünen durumların en üst göstergesidir. Niyet ederek açılan kapıdan adımını atmak isteyen hacı, görünür alemin kabullerinden de sıyrılarak kendini davetliler grubuna dahil eder. Erkeklerin iki havluya sarınarak giriş yaptıkları bu daire, dünyevi halkalara da bir meydan okumadır aynı zamanda. Bütün kazançlarımı geride bıraktım, iki bez parçasına sarınarak sadece kendim olarak geldim huzura, kabul buyur ya Rab … diyebilmek sanki …
Dolayısıyla hac dışında doğru ve etik olan yukarıda ki algı da, hacda ters yüz olmakta bir başka forma dönüşerek, hem zihni sınırlarımız ve şekillenişimizin ötesine geçme imkanı vermekte hem de mevcut duruma dair gereklilikler aşılarak şartlarına uygun, doğru ibadet edilmektedir. Burada ‘ibadet’in kendine özel duruşu da süreklilik bağlamında korunmuş olmaktadır. Hz. Peygamber (sav) ‘benim gibi ibadet edin, namaz kılın, haccedin… ’ sözleri de ‘ibadete’ ait duruşlarda sürekliliği korunmasını sağlamaktadır.
Bu anlamda hacının giydiği ihram dünyevi kabul edişlerin ötesine bir göndermedir. Hem dünyayı hem de dünya ötesini aynı anda ve mekanda gerçekleştirmek bunu anlamak ve anlamlandırmak kolay değildir. Aslında diğer ibadetler de aynıdır. Namaz nasıl kültür fizik ve beden hareketleri olarak tanımlanamazsa, ihram da gündelik hayatta kılık kıyafetsiz dolaşmak değildir. Dolayısıyla ihram giyen bir müslümanı kimse ayıplamaz. Bilakis gıptayla bakar ve kendide benzer tecrübelerden geçsin diye dua eder. Sorunun fıkha yönelik cevabı ise Bir kimsenin hac veya umre niyetiyle yola çıkıp mikat yerlerini ihramsız geçmesi caiz değildir. Aksi halde bir kurban cezası veya mikat yerine dönüp ihram giymek gerekir. Ne mutlu gerçek anlamda ihram giyen, hacı olana … 3.11. 2011 nevin meriç medyasofa.com