Cenin Beğenmediği Dünyayı Yaşamak!...
Cenine ruh üflenirken hayat ona gösterilir, eğer bunu beğenmezse cenin ölür mü?
Fetva sorularının kuruluş biçimi ve içeriğinden onu besleyen arka-plan mekanizmaları gözlemlemek mümkündür. Bireyin yaşadığı durum, ilişkide bulunduğu sosyal ve kültürel çevreden aldığı bilgiler çerçevesinde şekillenir. Dolayısıyla bir cümle, bir kelime bile çok özel ve daha derin anlamları karşımıza çıkarmaktadır. Buradan soruya gelirsek psikolojik anlamda belki de ölü doğum veya düşük yapan bir kadının duygu durumu veya ona çevresinin telkinlerinden çıkardıkları şeklinde düşünebiliriz. Yakın kaybının en ağır biçimi olan çocuk ölümleri, dış gebelik de dahil kadında travmatik sorunlara neden olmaktadır. Bu ağır baskılanımdan kurtulmanın bir yolu da mevcut durumu tolere edecek söylemler geliştirmek olabilir. Problemde burada başlamaktadır. Geliştireceğimiz söylemlerin oturduğu zemin ne ve nasıl olacaktır. Ayrıca meseleyi sadece travmatik durum ve tutum olarak tanımlamak yeterli olmamakta hatta sorunu kamufle etmek olarak da kabul edilmektedir.
İnsanın içinde yaşadığı duygusal, bilişsel mekanizmalar zihinsel akışlarda belli olmaktadır. Duygu zamanlar üstü bir yapıdır. Tarihin her döneminde insanların duyguları vardır, bebek ölümleri de olmuştur. Ve kendilerini inşa ettikleri sosyal ve kültürel dünyanın aktarımları çerçevesinde durumlarıyla ilgili bir çok yazım biçimleri geliştirmişlerdir. Sanattan müziğe doğru yapılan bir dizi motifte bu duygu durumları çok açık görülmektedir.
Dini açıdan baktığımızda sünnete uygun durum kişinin yaşadıklarını kader bağlamında değerlendirip, ‘veren de alan da Allah’tır diyebilmeyi öğrenmektir. Bir darb-ı mesel üzerinden meseleyi örneklendirirsek, ‘vermeyince Mabud neylesin Mahmut’u düşünebiliriz. İnsanın çalışmasının sadece maddi kazanım olarak değerlendirilmemesini de örneklendiren bu söz, İnsan, Kader, Allah ilişkisini doğru bir zemine oturtur. İnsanın çalışmasının karşılığı vardır ama yer ve zaman Allah’ın takdiri çerçevesindedir. Bu çerçevede konumuza tekrar dönersek cenine dünya hayatının gösterilmesi diye bir bilgi sahih kaynaklarda bulunmamaktadır. Dolayısıyla ceninin yaşayacağı hayatı beğenmemesi diye bir tercihi de olamaz.
Bir diğer sorunu da her zaman olduğu gibi cehalet olarak düşünmeliyiz. Acaba soruda ki cenin’i ruh ile değiştirmememiz gerekmekte mi. O zamanda da yaşanan hayatı gören ruh değil Allah’tır. Ruhun yaşayacağı hayatı beğenmeme gibi de bir tercihi yoktur. Ruh bedene girince cenin olur, dünyaya geldikten sonra da karar ve idrakiyle hayatını tanzim eder. Bu durumda ‘beğenmeme’ kelimesi nereye konulacak. Hayatını kendi tanzim eden insan ‘beğenmemeyi’ nereye koyacak. İnsana yardımcı faktörleri de düşünmek ve insani performansta yaşanan eksiltmeleri, kazanç ve kayıpları olarak değerlendirmeyi de atlamak lazım.
Günümüzde sıklıkla karşılaştığımız seküler zihin akışları ve söylemler insanın sıkıntısını hafifletmek yerine sorunu hepten içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. Dolayısıyla burada insana yardımcı olan sünnete uygun düşünmektir. Bu çerçevede yukarıda ki sualin dünyaya gelip gelmemeyi, ceninin seçimi yerine Allah’ın takdiri olarak düzenlemekle mümkündür. İnsan kazanç ve kayıplarıyla dünyayı yaşar. Elinden geleni yaptıktan sonra yaşadıkları takdirdir. Takdire rıza ise insanın ayaklarının yere sağlam basmasını sağlar, ruhunu dinlendirir, cennetini kurtarır. Hayatın bizi ne zaman nasıl yakalayacağını bilemeyiz ama Allah’ın dost ve veli olduğundan eminizdir.
Nevin MERİÇ / / 2011-06-20 medyasofa.com